Bir Karikatüristin Hatıra Defteri: Hatırlamak güzeldir, eksikleri tamamlar
Lise birinci sınıfta falan olmalıydık galiba. Dönemin ortasında hepimiz harıl harıl birbirine defter veriyor ve ‘Yazılmadık neler kaldı acaba?’ diye kafa yoruyorduk. “Bu kalbin kadar temiz sayfayı bana ayırdığın için teşekkürler” cümlesinin mutlaka yazıldığı o defterler böylece girmişti hayatımıza. “Hatıra Defteri”, statü kazandırırdı o zamanlar. En çok kişiye yazdıran olmak önemliydi. Başka sınıflardan, hatta başka okullardan birine yazdırırsan önemli kişi oluyordun. Bize yazılmış notlardan oluşan bir şey olarak tanıştığımız o hatıra defterlerinin aslında kendine alınmış notlar olduğunu, uğranmak istenilen, yeniden yaşanmak istenen anılar toplamı olduğunu hepimiz sonraki yıllarda anladık. Yıllar sonra yeniden okunduğunda nereden nereye geldiğimizi gösteren bir yüzleşme defteri olduğunun da farkına vardık. Aslında ne kadar büyük olduğumuzu düşünsek de evrendeki küçücük bir noktacıktan başka bir şey olmadığımızın da sağlamasını gösterdi bize o defter. Oysa ilk tanışmamızda o değerleri hiç atfetmemiştik. Mümin Durmaz’ın Mart ayında KaraKarga Yayınları etiketiyle yayımlanan yazı-çizi albümü ‘Bir Karikatüristin Hatıra Defteri’ni okurken aklıma gelen sayısız şeylerden biriydi bu. Durmaz’ın belli bir algoritma içermeyen anekdotlar bütünü, bir dost sohbeti şeklinde ilerlerken dönüp kendine de baktırıyor, düşündürüyor. Samimi ve sıcacık bir üslupla hayata dair pek çok şeyi irdelerken okuruna da paslar atıyor Durmaz.
‘BİZİ VAR EDEN ANLAR BÜTÜNÜ’
Koca bir tam sayfalık biyografilerle başlayan kitapların aksine Durmaz, kendini tanıtan o kalıp biyografilerden uzak durarak başlamış kitaba. Zaten birini tanımak için hangi özgeçmiş yetmiş ki? Gideceğimiz duraklardan aklımızda bir şeyler oluşacak nasıl olsa. Anlatımda mahir biri olduğunu da çok geçmeden anlıyoruz. “Burada görecekleriniz retrospektif bir dizin değil. Herhangi birinin hayat hikayesi hiç değil. Ya nedir peki? Anekdotlar bütünü diyebiliriz. Aslında hepsinin gizli ya da alenen bir ana sözü var. Bu sayfada konuyu dile getirmemiş olsam da birçok izleyici bunun farkına varacaktı zaten, bundan eminim. Hem de kendi diliyle, cümleleriyle. Geri dönüşler var, bu anlar var, belki ileri anlar var. Bütününe bakıldığında aslında akılda kalanlar gibi. Bunca yılda akılda kalan daha fazla şey var da bu albümün bütünlüğüne yarar olacak diye düşündüklerimiz bunlardı diyelim. Bizi var eden anlar bütünü. Aklımızda kalanlar bizim parçamız olup, varoluşumuza yardım edenlerdir. Beni ben yapan, bizi biz yapan anekdotları paylaşma cesaretini göstermek. Belki kendini ifade etmekte varılan son nokta olabilir. Belki de şu albümde konu edeyim diye oldu hepsi. Gerçi hikaye durmadı, devam ediyor. Madem ediyor, an hatırlatmalarını yine paylaşabiliriz. Bize düşen belki de budur. Şurada anlattıklarımızın tıkanmış yollara ışık olma ihtimali için bu kadar zahmete değer” diyerek başlıyor anlatmaya Durmaz.
İnteraktif bir hatıra defteri bu. “Yaşamımızda, farkında olmadan bize dahil olan alışkanlıklarımız ya da yardımcı unsurlarımız oluşur zamanla. Bunlar çaktırmadan minik minik var eder bizi. Muhtemelen çoğunun farkına bile varmadan, onları bir sonraki zamana taşırız. Bazıları zoraki, bazıları illaki bazıları da eh işte diye yapılan şeylerdir. Karmaşığı, kolayı, çetrefillisi, alengirlisi derken hepsi yaşamın devamını sağlar” dediği alışkanlıklarını anlatıyor. Bazıları komik, bazıları saçma, bazıları anlamlı… Hepsini deşifre ederek anlatırken okuruna da girebileceği kapılar açıyor.
Gültepeli çocuğun çizerek büyüme hikayesinin menüsü hayli zengin. Komünist rejimi de gözlemlemiş, gazetesinde ajanlık da yapmış, askerliği sırasında alakasız bir yerden “Zombie” şarkısını da duymuş. Çizmek nasıl hayatta tutar, onu da öğreniyoruz acı bir tecrübeyle de olsa. Tek başına film izleme keyfinden, evin yaşama ilk kök bıraktığımız yer olduğundan, sanat aşkıyla gidilen Londra/Paris/New York rotasından, uzay ve uzaylılarla ilgili her şeyi okuyup gerçek sanmasından bahsediyor. Uzay merakı zaten kapağa da yansımış. Keşkeleri de var elbette hepimiz gibi. Keşif merakları, yürüyüşleri… En klişesinden İstanbul’u fethetme girişimi de var. Çok ilginç bir kedili olay da.
‘HAKKI YENENİN, EZİLENİN YANINDA OLMAK…’
Elbette üzerinde emeği olan kişileri sevgiyle anlatırken saygısını da göstererek teşekkürünü etmiş. Minnet borcunu ödemiş. “Yollarımız kesişmese hikayemiz bambaşka olurdu” dediğimiz kişileri. Aile büyüklerine değinmeden olmaz tabi. Kitaplarıyla kıvılcımı yakan ilk isimler Selçuk Demirel ve Claude Serre olmuş. O kıvılcımı ateşe çeviren ismin ne kadar özel olduğunu da okuyoruz. Türk karikatürünün büyük ustası Adil Nuri Erkoç, nam-ı diğer Eflatun Nuri tam bir dönüm noktası olmuş. Çizdiklerinin bir yerde basıldığında nasıl görüneceğini görmek için küçülttürme yaptırdığı fotokopicinin önerisine uyan bir çocuğun gözünden izliyoruz her şeyi. Çizme eyleminin nasıl geliştiğini ve bu yolda verilen emeği de.
Mesleki anekdotlardan başka bir aşkla bahsediyor Durmaz. “Evet, karikatür hiciv yoluyla eleştiri işi. Yani mizah, komedi unsuru önemli ama asıl amaç bir rahatsızlığın, çarpıklığın altını çizmek, hatırlatmak. Hakkı yenenin, ezilenin yanında olmak. İşimiz bu, sadece yayımlanan karikatürlerimizle en alttakilerin yanında olabiliyoruz” diyerek anlatıyor işini. Bugün efsane olarak anılan dergiler ve kadrolardan aşkla, şevkle bahsediyor. Hayranı olduğu karakteri çizme şansı da o aşkla gelir başına insanın zaten değil mi?
Kitaba başlangıç evrelerini de öğreniyoruz. Ana motivasyonunun ne olduğunu da. “Sanıyorum belli yıllar bütünü sonunda insanın algıları, değerleri, öncelikleri değişip dönüşüyor. Belki beş, belki on yılda bir bu devir daim oluyor. Sanıyorum biz çizerlerin karikatürleri de bir nevi hatıra defteri. Lise yıllarında özellikle not aldığımız o defterler ruh aynasıdır. Biz de çizerek yazıyoruz, bazen üstünü karalayıp yeniden yazıyoruz.”
“Sonuçta kararı biz veriyoruz ama emin olun ki çekirdeğimizde yaşamımıza girip çıkan, canlı cansız birçok unsur var. Karar verirken bazen zoraki bazen gönüllü hareket ediyoruz. Nihayetinde zaman, küçük çizgiler bırakıyor” diyor Durmaz ve o çizgileri anlatıyor. Gerek çizimleri gerek anekdotlarıyla keyifli bir akşamüstü sohbeti doyumu yaşatan kitap olarak okuruyla kolayca bağ kuruyor. Tastamam dediği gibi: Hatırlamak güzeldir, eksikleri tamamlar, doyurur.
Daha fazla rol çalmadan son sözü Durmaz’a verelim: “Zamanın ölçemeyeceği kadar kısa anlar, zincir gibi birbirine bağlanıp senin maceranı oluşturuyor. Seni anlamlandırıyor, ya da tam tersi. Olan biteni birine aktarıyorsun, paylaşıyorsun. Yakalayabildiğinde bir iz bırakmaya çalışıyorsun. Aslında elinizde tuttuğunuz albüm de böyle bir şey. En sevdiğim ifade biçimiyle, yazarak ve çizerek size hatırlatmak istediklerim var. İyi seyirler, iyi okumalar…”
haber-celebi.com.tr